31.8.09

Yol

elin değmişken silsene bildiklerimi
yaşadıklarımı çalsana
beni benden usul usul alsana

elin değmişken değiştirsene herşeyi
oynatsana aklımı yerinden
düşür tüm kibirimi..

hadi söylesene
yüzüme
hiç çekinmeden.
gerçekleri tek tek,
uzun uzun
acı tadlarını
damağımda bırakana dek

söylesene..

elin değmişken götürsene beni
inan sormam nereye diye
nasılsa yol götürür bizi

30.8.09

Fahişe Akşamlar

Şimbi bakıyoruz fahişe yaratılmış akşamlara
Sen neyi ne diye sorgularken
Sessiz çığlıklarında boğuk yalnızlıklarına
Ben millerce öteden gelen leş kokularında
Sana dönük sırtımda kanayan buz tutmuş yaralarımla
Bakıyorum
Sadece bakıp yüzünde gördüğüm derin yılgınlığı tartıyorum
Yanılmışım
Yılmışım bir ölçüde
Sessizce sana kaymış düşüncelerimle
Aklımda
Ruhumda
Hayatımda
Şimdi sen
Ya da
Ben sessiz koridorlarda yankılanan
Bir ışık hüzmesinin içinde ki aydınlık gibi
Gayet berrak
Kendi halinede devinip duran bir his gibiyiz
Öylece

Bak
Gördüğün yaşadığın bildiğin
Ölçüp biçtiğin yalnızca bu
Sen ben biz o onlar
Yalan zamanlar

Hayat dediğin

hayat tanıştı seninle
ilk şaşkınlığında
sen anlamadın
suçu üstlendin

hayat uyardı seni
ilk gözyaşında
sen sildin
o hiç bitmedi

hayat gösterdi kendini
ilk hayalkırığında
sen kanadın
pişmanlık oldun

kalbin büyümüş
acı çekmeyi öğrenmiş
ruhuna korkular
tecavüz etmiş

bir soru var aklında
bir cevap saklanır
sorunu arkasında

bir geçmiş var aklında
bin keşke doludur
dünün yarının da

Şehir ve sen

güzel şehrin iki farklı insanıyız.
sokaklarda ayrı ayrı gezip
aynı hazzı yaşamaya çalışan
birbirinden uzak iki insanız.
sen ağladığında yağmur düşer kente
gözyaşlarını saklamak için
bense sırdaş yağmurlarla ıslanırım
yırtık paltomun dostluğunda

güzel şehrin iki terkedilmiş insanıyız.
yaşadıkları aşk tarafından
ayrı yönlere savrulmuş
aynı acıya mahkum olmuş
birbirinden yaralı iki insanız.
sen sustuğunda yağmur düşer kente
sessizliğini örtmek için
bense ismini yazarım camlara
buğuların sanatıyla.

güzel şehrin iki yalnız insanıyız.
düşlerin ayrı renklerine kapılmış
aynı ışığa soluksuzca koşan
birbirinden habersiz iki insanız.
sen kırıldığında yağmurlar düşer kente
yaralarını temizlemek için
bense içime bakar düşünürüm
deliliğin engelenemez haliyle.

Damlıyorum.

çözülüyorum..
şimdi eskisinden de
çok üşüyorum..
ısınamam artık
güneşin doğuşunda.
sen giderken battı
en son.
sonrası olmadı..

damlıyorum çağlayanlar gibi
yıkansın pişmanlığımla
günaha uzaktan bakanlar..

eriyorum..
buzdan bir mum hayali
örtmüş üstümü.
korkamam artık
sensizken sensizlikten..
yetinsem de yetmez
sen sonrası kalanlar.

damlıyorum
yağmur olmuşum ağlıyorum
ıslansın benliğime
benim olmayanlar...

Sadece bahset

Hadi tanrılara hükmet
Her birine
Anlat titrettiğin bedenleri
Sessizce yitip bitirdiğin sevgileri
Her sokak lambasında yaşattığın umutlarından
Yıpranmışlıklarından bahset
Koy masaya titrek düşüncelerini
Bırak kenardaki sehpaya bütün vazgeçişlerini
Kendine anlat itirafnamelerini
Yol bilmeyen ayaklarındaki çamurlardan bahset
Sessiz geçtiğin engebelerden
Bitiremediğin çorak topraklardan bahset
Yolların doyumsuzluğundan

Ne ?

Ne kadar garip
Ya da ne kadar acı.
Delirdiniz!
Seçim sizin,
İster garip ister acı.

Bir varmış, bir yokmuş gibisiniz.
Sustukça herşeysiniz,
Konuşunca bir hiç.
Dününüz yok,
Söyleyin siz kimsiniz?
(bilmemektesiniz)

Fikirleriniz çürük et,
Diliniz kuru kemik,
Dokunsam kırılır kelimeleriniz.
Tekrar düşünün,
Siz kimsiniz.
(belki ingilizsiniz)

Biraz gerçeksiniz,biraz yalan
Lütfen düşünün,
Geçici bu şaşkınlığınız.
Söyleyin,
Siz nesiniz?
Biraz et, biraz kemik.
Bütünde özentisiniz.

Ne kadar garip
Ya da ne kadar acı,
Satıldı dilimiz.
Seçim sizin,
İster garip, ister acı...

Kısa, kısa

ruhun ard arda iç kanamalar geçirirken
değişimini gördün hayatının kirli bir aynada
hissiz bir yanlızlık kaldı yanında

Zamana dönük

görmemezlikten gelmek isterdim
kendimi.
ama sonra ne derim
yaşanmışlıklara.

yeterince yalan söyledim kendime.
yalanları serum yaptım
bağladım kederime.
daha fazlasına izin vermez
sadık iblisim.
daha fazlasını kaldırmaz
çocuk bünyem..

görmemezlikten gelmek isterdim
hayatı..
bende tanrıyı oynamak
yarattığıma sırt çevirmek isterdim.
ama sonra ne cevap verirdim
edilen dualara.

yeterince yalan söyledim herkese
yalanları maske yaptım
sakladım kirlenmişliğimi.
daha fazlasına izin vermez
habersiz annem.
daha fazlasını kaldırmaz
yetişkin aklım..

C-inayet

bir c-inayet işlendi
şehrin en işlek caddesinde
iki göz bir kulak
duyacak kimse yoktur
ve bunu anlayabilecek
kendi yaşamadığı sürece
anlayamaz hiç kimse
-bu size yapılması gerekendir.
-siz buna yapılması gerekensiniz.
-onlar bu yolda bulunması gerekenlerdir.
bir fahişeye hiç yakından baktınızmı
gözleri kaderini izlediğini bilmesiydi,
sevişme ifadesiydi gözlerinin çaresizliği
ölüler herşeyi görür
herşeyi bilirler.
o fahişeyle seviştiğimi hayal ediyordum
meğerse kendimle sevişiyormuşum
bu sunulan hediyeyi kabul etmişim de
nedenini merak etmemişim
şimdi sorabilirmiyim?
hayır soramazsınız,
bir sonraki treni beklemek zorundasınız.
ömrünüzden geçmiş olan tren,
ama sizde bir hoş'tunuz
o kadar hoş'tunuz ki
nedenini bile merak etmediğiniz hediyeyi
soramayacak kadar sarhoştunuz.
duygularınız karaya vurmuştur artık,
fırtınalar getirdi sizi
buraya sürükledi
rotanızımı şaşırdınız,
hayır şaşırmadınız
buralara gelmeye çalışan sizdiniz
artık geldiniz
artık anlamışsınızdır nedenini
çaldığınız tüm yaşamların c-inayeti üstünüzdedir
_________________
bardakta kendine dolan su
taşmaya ramak kala

suda çizdiği şekli anlatmaya çalışan

çözebildi artık içindekileri
peki ya dışındakileri?